Hong Kong'daki vergi muafiyetinin "gizli kuralları": Neden yurtdışı kâr muafiyetiniz sürekli reddediliyor?

Yazı: FinTaxOwen Chen

Dünyaca ünlü bir ticaret serbest limanı olarak Hong Kong'un ticari cazibesi, yalnızca lojistiğin kolaylığından değil, aynı zamanda kendine özgü vergi sisteminden de kaynaklanmaktadır. Bu bağlamda, "kârın kaynağı" vergilendirme ilkesi en temsilci olanıdır: Sadece Hong Kong'dan elde edilen kârlar burada gelir vergisine tabi tutulur.

Bu vergi düzenlemesi, offshore ticaret için "sıfır vergi yükü" fırsatları sunmaktadır: Ticaret kârı "offshore" olarak tanındığı sürece vergi muafiyeti elde edilebilir. Ancak, bu muafiyet otomatik olarak elde edilmez — Hong Kong Vergi Dairesi (IRD) bunun için katı bir inceleme eşiği belirlemiştir. Bu nedenle, şirketlerin kârlarının "Hong Kong'dan kaynaklanmadığını" kanıtlamak için tam ve ikna edici kanıtlar oluşturup oluşturamayacakları, muafiyet alıp almayacaklarının belirleyici faktörü haline gelir.

1 Sisleri Aralamak: Vergi Dairesi kâr kaynaklarınızı nasıl "izler"?

Hong Kong'daki vergi uygulamalarında, karın kaynağının nasıl belirleneceği? Cevap, yargı kararlarından kaynaklanan bir altın kuralda yatmaktadır: "Herhangi bir alım satım sözleşmesi Hong Kong'da yapıldığında, elde edilen kar Hong Kong'da vergilendirilecektir." Görünüşte basit olan bu ilke, offshore muafiyet başvurusunda bulunan şirketlerin omuzlarına doğrudan kanıt yükünü yüklemektedir - tüm kar yaratıcı temel faaliyetlerin gerçekten Hong Kong dışında gerçekleştiğini kanıtlamak için net ve güçlü kanıtlar sunmak zorundadırlar.

Bu içtihat ilkesinin uygulanabilir hale getirilmesi için, Hong Kong Vergi Dairesi resmi olarak yayımladığı "Vergi Yönetmeliği Açıklamaları ve Uygulama Kılavuzu No. 21" (DIPN-21) içerisinde sistematik bir resmi inceleme çerçevesi sunmuştur. Bu çerçevenin temel analiz aracı ise ünlü "Operasyon Testi (Operations Test)"dir.

"Operasyon Testi" olarak adlandırılan şeyin özü, ticari faaliyetlerin yüzeyinin ötesine geçerek bir işletmenin gerçekten hangi temel faaliyetlerle kar elde ettiğini derinlemesine araştırmaktır ve bu faaliyetlerin gerçekleştiği coğrafi konumu takip etmektir. Bu, bize ticaret karlarının yalnızca bir sözleşmenin imzalandığı o anlık durumdan kaynaklanmadığını, aksine bir bütün olarak bir iş zincirinden doğduğunu hatırlatır: yukarı akıştaki tedarikçi geliştirme ve pazarlık aşamasından, orta akıştaki piyasa genişletme ve müşteri sözleşmelerine, aşağı akıştaki lojistik düzenlemeleri ve finansal uzlaşmaya kadar. Bu nedenle, vergi dairesinin dikkati yalnızca sözleşmenin kendisinde kalmayacak, aynı zamanda bu ticari faaliyetler dizisini panoramik bir şekilde inceleyecek ve gerçekten karı artıran "Katma Değer Faaliyetleri"nin Hong Kong sınırları içinde mi yoksa dışında mı gerçekleştirildiğini belirleyecektir.

Kaynak: FinTax ilgili davalar; Görsel kaynağı: Owen Chen

Bununla birlikte, "operasyon testi" temelinde, vergi dairesi başka bir önemli ilkeye de uyar — "Gerçeklerin Bütünlüğü (Totality of Facts)". Bu ilke, denetçilerin ticari düzenlemelerin biçimsel görünümünü aşarak, ticari özüne ulaşmalarını gerektirir. Tipik bir örnek olarak: Bir satış sözleşmesinin imzalandığı yer Singapur'da olabilir, ancak vergi dairesi yaptığı inceleme sonucunda, gerçek değer yaratan ana aşamaların — örneğin müşteri geliştirme, fiyat müzakereleri, şartların revizesi — Hong Kong ekibinden kaynaklandığını keşfederse, o zaman bu sözleşmenin "offshore kanıtı" olarak yüzeysel geçerliliği temelden reddedilecektir.

Klasik Vaka Analizi: Magna Davası Hong Kong Gelir Vergisi Kâr Kaynağını Nasıl Tanımlar

"Magna Industrial Co Ltd v CIR", Hong Kong vergi hukukunda ticari kârın kaynağının belirlenmesiyle ilgili bir dönüm noktasıdır. Bu dava, kâr kaynağını incelemek için "işletme testi"ne göre değerlendirilmiş olup, "gerçeklerin bütünlüğü" yargılama ilkesini derinlemesine yansıtmaktadır. Bu dava, sınır ötesi ticaret yapan işletmelere kritik vergi planlaması rehberliği sağlamaktadır.

Örnek Arka Plan:

Magna, Hong Kong merkezli bir ticaret şirketidir ve iş modeli oldukça benzersizdir: Hong Kong'da bir yan kuruluş aracılığıyla mühendislik ürünlerini tedarik eder ve depolar, ancak temel satış faaliyetleri tamamen yurtdışındaki bağımsız "ihracat yöneticileri" (temsilciler) ağı aracılığıyla gerçekleştirilir. Bu temsilciler, yurtdışında müşterileri bulmak, tanıtım yapmak, müzakere etmek ve satış sözleşmelerini imzalamaktan sorumludur. Hong Kong ofisi ise siparişleri işlemek, fatura düzenlemek, nakliyeyi ayarlamak ve tahsilat gibi lojistik destek işlerine odaklanmaktadır. Tartışmanın odak noktası, 1,5 milyar Hong Kong Doları tutarındaki kârın Hong Kong içinden mi yoksa dışından mı kaynaklandığıdır.

Kararın özü: "İşletme testi" ve "gerçeklerin bütünsel görüşü"nin uygulanması

Bu davanın özü, mahkemenin kâr kaynağını belirlemek için "Gerçeklerin Bütünselliği" (Totality of Facts) ve "İşletme Testi" (Operations Test) nasıl kullandığıdır. Mahkeme yalnızca alım-satım sözleşmesinin imzalandığı yere odaklanmakla kalmaz, aynı zamanda mükellefin kâr elde etmek amacıyla gerçekleştirdiği tüm iş faaliyetlerini kapsamlı ve pratik bir şekilde gözden geçirir ve kârının "etkili nedenlerini" (effective cause) araştırır.

Magna davasında, mahkeme değerlendirme yaptıktan sonra şunu belirlemiştir: Hong Kong'daki lojistik çalışmalar vazgeçilmez olsa da, gerçekten doğrudan kâr getiren faaliyet, yurtdışı temsilcilerin satış, tanıtım ve müzakereleridir. Bu yurtdışı faaliyetler olmadan, Hong Kong'daki işlerin anlamı kalmaz. Bu nedenle, yurtdışı satış faaliyetleri kârın "geçerli nedeni" olarak görülmektedir.

Son hüküm ve ilham:

Sonunda, temyiz mahkemesi Magna'nın kârının Hong Kong dışından kaynaklandığına ve Hong Kong'da vergi ödemek zorunda olmadığına karar verdi. Bu karar, kârın kaynağını belirlerken, kârın tüm zinciri üzerinden "işletme testi" yapılması gerektiğini ve "kapsamlı + gerçekler" perspektifinden incelenmesi gerektiğini vurgulamaktadır. Aynı zamanda, Hong Kong gelir vergisi için "tamamen ya da hiç" (ya tamamen vergilendirilecek ya da tamamen muaf tutulacak) ilkesini vurgulamaktadır.

Bu örnek net bir şekilde göstermektedir ki: kâr elde etmenin temel faaliyetlerinin yeri (idari destek faaliyetlerinin yeri değil), vergi yükümlülüğünün belirleyicisidir.

Sonuç olarak, vergi dairesinin inceleme mantığı her zaman bir temel soruya odaklanmaktadır: Değer yaratımının gerçek gerçekleşme yeri nerede? Ticari gerçeği yasal bir biçimde gizleyen herhangi bir düzenleme, bu şeffaf inceleme perspektifinde göz ardı edilemeyecek vergi riski taşımaktadır. Bu nedenle, en öngörülü ve en güvenli strateji, olay sonrası açıklamalara güvenmek değil, işin başlangıcında dikkatlice bir plan yapmaktır; böylece işletmenin ticari gerçekliği sağlam ve güçlü, yasal şekli ise kusursuz hale getirilmiş olur.

2 Kırmızı Çizgiden Kaçınma: Hangi "Hong Kong İzleri" Kar Profitini Belirleyecek?

Vergi dairesinin "formdan ziyade öz" ilkesini derinlemesine anladığımızda, offshore muafiyet yolunda en sık karşılaşılan "mayın tarlaları" oldukça net hale gelir. Hong Kong'da kalan bu işletmelerin "izleri", denetçilerin dikkatinin odak noktasıdır. Bir işletme dikkat etmeden bu alana adım attığında, offshore muafiyet başvurusu oldukça zorlaşır.

Öncelikle dikkat edilmesi gereken kırmızı hat, Hong Kong'un somut bir küresel satış ve ticaret merkezi olarak inşa edilmesidir. Hayal edin ki, bir şirketin Hong Kong ekibi, küresel müşterilere yönelik fiyat müzakerelerini, sözleşme şartlarının tartışmalarını derinlemesine yönlendiriyor ve hatta nihayetinde Hong Kong'da sözleşmeyi imzalıyorsa, bu en temel "satış kârı" aşamasının tartışmasız bir şekilde Hong Kong'a yerleştiği anlamına gelir. Bu tür bir somut delil karşısında, herhangi bir offshore muafiyet talebi boşuna olacaktır.

Diğer bir yüksek risk alanı, maddi malların yönetimi ve akışıyla ilgilidir. Eğer Hong Kong'da bir depo kiralanır, envanter yönetimi yapılır ve buradan doğrudan yurtdışındaki müşterilere gönderim yapılırsa, bu güçlü bir "yurt içi operasyon" kanıtı oluşturur. Vergi dairesi, işletmenin sadece Hong Kong'da karar almakla kalmayıp, aynı zamanda Hong Kong'da sözleşme yerine getirdiğini belirleyecektir; bu da Hong Kong'un kâr kaynağı olduğu gerçeğini açıkça ortaya koymaktadır.

Daha ileri gidildiğinde, denetim gözleri şirketin "beyni" - temel karar alma katmanının bulunduğu yere geriye doğru gidecektir. Eğer yönetim kurulu üyeleri veya üst düzey yöneticiler Hong Kong'da bulunuyorsa, fiyat stratejisi, sözleşme şartları gibi kritik ticari konularda karar almışlarsa, nihai işlemin fiziksel icra yeri neresi olursa olsun, kârları Hong Kong'da kilitlenecektir.

Bundan görülebilir ki, başarılı bir şekilde offshore muafiyeti elde etmenin anahtarı, net ve doğrulanabilir bir yurtdışı işletim profili oluşturmaktır: yani, işletmenin temel kararları ve kritik uygulamaları açıkça Hong Kong'un dışında yer almalıdır.

3 Yaygın Tuzak: Neden Tek Bir Faktör "Offshore" Kalesi Olamaz?

Offshore muafiyetin pratik uygulamalarında, başvurunun başarısız olmasına neden olan genellikle bariz yasadışı davranışlar değil, vergi yasası ilkelerine dair bilgi eksiklikleridir. Görünüşte kusursuz olan birçok "kestirme yol", nihayetinde başarısızlık tuzakları içermektedir. Bunlar arasında, "çalışan paradoksu" en temsilci zorluklardan biridir.

Bir yandan, eğer bir şirket Hong Kong'da hiç çalışan istihdam etmiyorsa, bu görünüşte "Hong Kong'da işletme" riskini kaynağında ortadan kaldırıyor gibi görünüyor. Ancak bu, hemen vergi dairesinin "ticari gerçeklik" konusunda ruhsal sorgulama yapmasına neden olacaktır: Çalışanı olmayan bir "hayalet şirketin" karı nereden geliyor? Öte yandan, eğer bir şirket Hong Kong'da çalışan istihdam ederse - bu çalışanların görevleri yalnızca idari destekle sınırlı olsa bile - vergi dairesi kesinlikle derinlemesine bir inceleme başlatacak ve bu çalışanların iş içeriklerinin herhangi bir şekilde, dolaylı olarak bile, ana kazanç faaliyetlerini destekleyip desteklemediğini sorgulayacaktır. Bu "var" ve "yok" arasındaki seçim, şüphesiz ki şirket yapısını ve günlük operasyonları test edecektir.

Bunun yanı sıra, birçok işletme "tek faktör belirleyiciliği" tuzağına kolayca düşebilir; yani, belirli bir koşulu yerine getirmenin, otomatik olarak offshore statüsü kazanacağına dair yanlış bir inanç taşırlar.

Sıkça karşılaşılan "tekil atıf" tuzaklarının derlenmesi:

Kaynak: DIPN-21 (Departman Yorum ve Uygulama Notları - No.21)

Ancak, bu yanlış anlama tam olarak vergi dairesinin denetiminin özünü—"Olayların Bütünselliği"ni (Totality of Facts) ihlal etmektedir. Müşterinin coğrafi konumu, banka hesabının bulunduğu yer veya hatta sözleşmenin imzalandığı yer, vergi dairesinin gözünde ticari görünümün yalnızca bir parçasıdır ve belirleyici bir faktör değildir. Vergi dairesinin denetimi, tek bir aşamanın ötesine geçerek tüm değer zincirini kapsamlı ve bütünsel bir şekilde değerlendirmek zorundadır; tek taraflı verilere dayanan herhangi bir muafiyet talebi, eksiksiz bir uyum mantığı inşa edemez.

4 Sonuç: Uyumluluk uzaklara taşır, profesyonellik kazanmayı getirir.

Yukarıdaki içerik, Hong Kong'un offshore kâr muafiyeti sistemi ve uygulama noktalarının sadece kısa bir tanıtımıdır. Aslında, Hong Kong'un offshore kâr muafiyeti, kolayca elde edilebilen bir vergi teşviği değildir; derin bir vergi bilgisi, titiz bir ticari planlama ve hassas bir operasyonel yürütme gerektiren sistematik bir mühendislik gerektirir. Bu, sadece işletmelerin vergi yasalarını anlama yeteneğini değil, aynı zamanda uyumlu ve sürdürülebilir uluslararası iş modelleri oluşturma yeteneklerini de sınar.

View Original
This page may contain third-party content, which is provided for information purposes only (not representations/warranties) and should not be considered as an endorsement of its views by Gate, nor as financial or professional advice. See Disclaimer for details.
  • Reward
  • Comment
  • Repost
  • Share
Comment
0/400
No comments
  • Pin
Trade Crypto Anywhere Anytime
qrCode
Scan to download Gate App
Community
  • 简体中文
  • English
  • Tiếng Việt
  • 繁體中文
  • Español
  • Русский
  • Français (Afrique)
  • Português (Portugal)
  • Bahasa Indonesia
  • 日本語
  • بالعربية
  • Українська
  • Português (Brasil)